Pardus... Özgürlük İçin...
<


Giriş
Efendim, ben pek gezi yazıları okumayı sevmem, ama sanırım yazmayı seviyorum. Peşinen söyleyeyim, sevmiyorsanız aşağıdaki resme bakıp başka blog'a atlayın.


Bu yaz sonu Trans Kaçkar yapmayı nerdeyse geçen sene Ağrı dönüşünden beri planlıyorduk. Sonunda 27 Ağustos - 3 Eylül arasında bu turu yapmak için yola çıktık. Ardından turu uzatıp 9 Eylül'e kadar Kaçkarlarda kaldık. Tadı tamağımda kaldı. Daha çıkamadığım bir dolu yayla var. Fakat bu seyahatleri Ağustos 15 gibi planlamak gerekir çünkü Vartevor'lar yani yayla şenlikleri o zaman yapılıyorlarmış.

Çarşak nedir derseniz : "Döküntü kayaların,taşların ve çakılların meydana getirdiği değişik boydaki taş yığınlarına çarşak denir". Kaçkar dağları ufalanmakta ve bitki örtüsü olmayan her yerde çarşak üzerinden yürümeniz gerekiyor.

Bir diğer not olarakta Hemşin yaylalarının adlarının bazıları Türkçeleşmiş olsada hemen bütün hepsinin Ermenice olduğunu belirtelim. Ayrıca böğürtlen ve ahududu'na da Kara ve Kırmızı Coh denmektedir ilgililere duyrulur.

Bu blogun girdisinin resmi türküsü ise şudur :

"Dinleyin arkadaşlar ben bir kusur işledim, yanağını öperkende dudağını dişledim."


Gün 0
Kaçkara gidiş hazırlıklarında son aşama olarak çantalar toplandı. Sabiha Gökçen'e gidecek servis arandı ama bulunamayıp Aysel'den yardım istendi. Sabah'a karşı olan uçağımıza bizi yetiştirmek inceliğini gösterdi. Uçak Trabzon'a doğru havalanacak ve biz bekliyoruz...

Gün 1
Trabzon Havaalanından Bukla rehberi tarafından karşılandık. Bir birimize baktık ve ben "hımm, bir yerlerden tanıyorum ama nerden?" diye düşünürken. "Sanıyorum tanışıyoruz. Ben Mayk, Melek'ten" dedi. Aynı sırada yan taraftaki bir kız gülerek bize yanaştı ve evet onuda tanıyorum : Sedef. Eşi ile beraber Karadeniz Yayla Turuna gelmişler.

Uçakla gelecek olan kısmımızı toplayıp bir minübüs'e doldurdular ve Trabzon'a hakim tepelerden birine çay içmeye yollandık. Bu arada da ekip tanışması başladı. Kendini ilk tanıtan Şahan oldu. Fotoğraflardan ve ışıktan bahsetmeye başladı. Anlattıklarından yola çıkarak ilk anda Volkan gibi sırtında kamp çantası önünde fotoğraf çantası dolaşan biri olduğunu sandım fakat bir Sony Sybershot çıkarıp tripod'a bağlayınca... Evet aynen öyle.

Neyse efendim ekip tanışmaya devam ediyor : Sibel, çorap dükkanı var. Gökçen "bankacı", Nurşah "bankacı", Ayten "bankacı", ben "bilgisayarcı", Mayk "rehber". O gün bize bir çiftin daha olduğunu onlarla ve diğer rehberimiz Mustafa ile Ardeşen'de buluşacağımız bildirildi.

Çaylardan sonra Sümela Manastırına doğru yola düşüldü. Daha önceden almış olduğum bilgiye göre buralarda harika sütlaç vardı ve benim hedefim manastır değil sütlaçlardı :)

Sümela Manastırı görülmeye değer bir yapı. Fakat genel hali ve duvarlardaki fresklerin durumu içler acısı. Bütün fresklerin üzerine isimler yazılmış, yüzler yerlerinden çıkartılmış durumda. Restorasyon çalışmaları varmış fakar uzun süredir çok da bir gelişme yokmuş.

Manastırdan çıkınca yemek yemeye indik ve ben sütlaçlarıma kvuştum. Ama çok fazla şey beklediğimden sanırım o kadar da muhteşem olmadıklarını düşünüyorum. Fakat bu kararı vermek için iki kase yediğimi de belirtmeliyim. Haa bu arada bir kısım arkadaşlarımız dağ başında deniz incik boncuğu satın aldılar : İnci ve mercan kolyeler.

Efendim günün sonunda Ardeşen'e vardık ve otelimize yerleştik. Bu sırada ekibin son üyeleri bahsi geçen çiftin, Tahsin ve Ata kardeşler olduğu ortaya çıktı. Herkes kendilerini çift zannettiği için iki kişilik yataklı bir oda verilmiş kendilerine ve bunu değiştirmek içinde bir parça uğraşmışlar :)

Gün 2
Trans kaçkar yapmak için Kaçkar dağlarının güneyine geçmek için yola çıktık. Hopa'ya kadar sahilden gidip oradan Cankurtaran geçiti yolu ile Borçka, Artvin ve Yusufeli'ne doğru 5 saatlik bir araba yolculuğu. Bu yol boyunca Çoruh nehrini ve üzerine yapılan baraj çalışmalarını gördük. Önümüzdeki yıllarda geriye çoruh nehri kalmıyacak sanırım.

Artvin ve Yusufeli tarafı akdeniz iklimine sahip. Bitki örtüsü makilik ve hava çok sıcak. Yusufeli en son alış veriş yapılacak ve cep telefonları ile konuşulabilecek yer olduğunuda belirteyim. Burada bizi Bukla temsilcisi Fatih karşıladı ve zirve dönüşü buluşmak üzere ayrıldık.

Buradan sonra Kaçkar zirvesinin güneyine erişmek için Heveg'e doğru yola koyulduk. Yol çalışmaları nedeniyle sıkça durmak ve bu arada yol açılıp minibüs peşimizden yetişene kadar küçük yürüyüşler yapmaya başladık. Tabiki bu yürüşler ilk böğürtlen çalısında sona erdiler.

Heveg'e vardığımızda hava henüz kararmamıştı ve yemek öncesi Mayk'ın rehberliğinde küçük bir eğitim yürüyüşüne çıktık : "Çarşak üzerinde nasıl tırmanılır ve inilir?". Yemek sonrasında da yıldız seyretmeye gittik. Samanyolu harikaydı. Hatta bazılarımız dilek tutmak için kayan yıldızda görmeyi başardılar.

Gün 3
Zirveye çıkmak için başlangıç noktamızı oluşturacak olan Dilberdüzü'ne doğru yola çıktık. Artık yola katırlarla devam ediyoruz. Aslında bu yolculuk ertesi gün için küçük bir ısınma yürüyüşü. Normal şartlar altında 4 saat gibi bir sürede bitirilebilecek olan bu yürüşüyü yol üzerinde Ahududu yiyerek ve kondisyonsuz olan benim gibilerin aksak ritmi ile zorlanarak tamamladık.

Bu yürüyüş sonrasında bazılarımız ertesi günkü zirve tırmanışını yapmamayı bile düşünüyordu. Fakat ilk dinlenmenin ardından, ertesi güne hazırlık için çevre civarda küçük tırmanışlar yapmaya başladık.

Çadırlar kuruldu, kamp hazırlandı ve akşam yemeği ile birlikte herkes yatmaya çekildi.

Gün 4
Zirve günü. sabah 6 sularında tırmanışa geçeceğiz. Dolayısı ile kalkıldı kahvaltı yapıldı. Herkes kendince hazırlığını yaptı. Hava soğuk, sabah serinliği var. Polarlar v.s. sırtımızda hatta bir çoğumuzun başında bere var.

Yola çıktıktan bir süre sonra hava ısındı ( ya da biz ısındık ) ve polarlar çıktı, sonra geri giyildi, gene çıktı şeklinde zirveye kadar değişip durduk... İlk ana durak Deniz gölü. O yükseklikte beklemediğiniz bir güzellik. Evet Kaçkar zirveleri göl dolu ama bu gölün özelliği bulunduğu yükseklikte dünyanın ikinci büyük gölü olması. Deniz gölünde fazla oyalanmadan yola devam edip, Karar Noktası'na ulaştık. Burada kim yola devam edecek kim etmeyecek kararı verilecekti. Ve herkes yola devam etme kararı verdi.

Hava şahaneydi. Ne çok sıcak ne çok soğuk, açık ve az biraz rüzgarlı. Tırmanış umduğumdan daha kolay oldu. Evet zaman zaman zorlanmadım değil ama genel olarak beklediğimden daha kolay bir tırmanış oldu. Sonuç olarak tüm ekip, 3937 metre olan zirveye ulaştık. Bu yıl içerisinde Bukla'nın çıkardığı ekipler içinde tam takım zirve yapan tek ekipmişiz. Zirvede normalden daha fazla zaman geçirdik 1.5 saat kadar oyalandık. Bunun en az yirmi dakikasında uyuduğumu da itiraf edeyim :)

Aşağı iniş her zamanki gibi tırmanıştan daha zorlu idi. Genel olarak acelemiz olmadığına karar verdiğimiz için fazla mola vererek, çevreye bakınıp fotoğraf çektirerek ağır ağır indik. En son Dilberdüzü'nün tepesinde rehberler iniş düzenini serbest bıraktıklarından itibaren Ayten ve ben "inebilirken inelim" diyerek hızlandık, hatta aldığımız daha fazla oksijen nedeniyle biraz koşturduk.

Sonuç olarak ekibimiz bu sezon başka bir ilke daha imza attı ve bu yolu en uzun sürede tamamladık. Kırdığımız rekor sadece Bukla'nın bu sezonki ekipleri arasında geçerli yoksa bizden daha uzun sürede zirve yapan efsane ekipler varmış :)

Yorgunluk ile nerdeyse zorla yemek yedim ve doğrudan çadıra girdim. Geri kalan ekip zirve kutlaması yapmış. En azından bana öyle dediler.

Gün 5
Bugün kamp toplanıyor ve Olgun'lara geri yürüyüş başlıyor. Dünkü yorgunluğun ardından dinlenmek için kısa bir yürüyüş. Fakat olgunlara varmamız epey uzun sürüyor. Çünkü yolda ahududu tarlaları var. Herkes doyabildiği kadar yedi. Sanırım birinci kuşaktan köylü çoçuğu olmaktan, sadece biraz ahududu olsaydı yerdim fakat bu kadar çok olunca toplamaya başladım. Sonuçta 1 kilo kadar ahududu toplayarak, Olgunlar'a vardık. Akşam bu ahudutlarını süt ile ezerek hoş bir içecek yapmak istiyordum ama yaylada 1 litre süt yoktu. Heveg'e giden araç ile süt sipariş ettik ve geriye kutu süt geldi.

Gün Dürt, Hasan v.b. oyunlar ile kapandı. Zirve yorgunluğundan eser kalmamıştı.

Gün 6
Bugün trans günü. Kaçkar dağları Lanetleme Geçidi üzerinden aşılacak ve Ayder'e inilecek. Bugün, ekibimize iki kişi daha katıldı : Esra ve Şükran hanımlar. Tahsin ise transı yürüyerek değil geldiğimiz yolla, araba ile yapmaya karar verdi.

Yola çıktık, sıkı bir yürüyüş ile geçide vardık. Feci bir rüzgar, tutmasak bazı arkadaşlar uçacak. Tam bu noktada hepimizi tuttuğu için Ata'ya bir daha teşekkür ederim :) Sonuç olarak Lanetlemeyi aşmak sandığımdan, beklediğimden çok daha kolay olmuştu.

Dağın kuzey yüzü hemen kendini göstermeye başladı. Bulutlar ayaklarımızın altında, ve yeşilin tonu bir kat daha koyu... Tatili burda uzatmaya işte tam burada karar verdik. Karadeniz gölüne doğru inerken rehberlerimiz karşı yamacı gösterip "işte orası da Kavrun geçiti" dediler ve biz de "eee niye orayıda görmüyoruz" dedik.

Aşağıya doğru yürüyüşümüzde ilk durak Karadeniz Gölü. 15 derece olan su sıçaklığında bizim dışımızda nerdeyse herkes yüzdü. Kendi adıma erzaman dediğim gibi "soğuk ve ıslak şeylerden hazzetmem". Tam yeri, Sibel'in soğuk şokundan da bahsetmek gerek. O soğuklukta ki suda birden nefesi kesildi ve acilen kıyıya çekildi. Her ne kadar kendisi inat edip ir daha girmişsede benim ne kadar doğru bir karar vermiş olduğumun kanıtıdır.

Yürüyüşümüz, Yukarı Çeymakçur'a doğru devam ederken bizi bulutlar karşıladı. Bundan sonra önemli bir zamanımız bu bulutların içerisinde geçti.

Yukarı Çeymakçur'da durağımız Hatice Halanın evi ve ikram ettiği ayranlar. Ellerine sağlık.

Yola devam ettik ve biraz aşağıda münibüsümüz ve Kemal abi bizleri karşıladı. Biz bir grup deli, yürüdüğümüz yolun yeterli olmadığını düşünerek Ayder'e kadar yürümeye devam etme kararı aldık. Her ne kadar yürüyüşümüz bir böğürtlen çalısından diğerine çok yavaş ilerlesede, orman içerisinden geçen iyi bir güzergahtı. Tabii biz böğürtlenlerle zaman harcarken hava kararmaya başladı. Galer düzü civarında gördüğümüz bir minibüs yanımızdan geçerken bizi Ayder'e kadar indirmeyi teklif etti, her ne kadar şüphelide olsak kabul edip bindik.

Koru Otele vardığımızda hava kararmış ve yemek saati gelmişti. Türkcell kapsama alanına girmiş olduğumuzu Türkcell spam SMS atarak bize hatırlattı ve bizde, Bukla'yı arayarak uçak tarihlerini erteledik. Böylece bir hafta daha Kaçkarlardaydık.

Gece Ayder Çise kafede horon vurmaya ve bir şeyler içmeye indik fakat yorgunluk ağır bastı, otele geri döndük.

Gün 7
Bugün Trans Kaçkarın son günü ve hedefimiz Ayder civarında yorgunluk atmak. Zil kale gezildi, konakların fotoğrafları çekildi, Palovit Şelalesi görüldü ve piknik yapıldı. Gün sonuna doğru ilk yolcuyu uğurladık. Nurşah Trabzona doğru yola çıktı, biz ise Doğa restoranta yemeğe...

Çise'ye gelindiğinde çeşitli kişilerler fikir alış verişinde bulunarak geçireceğimiz bir haftayı nasıl değerlendirmemiz gerektiğine karar verdik. Bunun gerçekleşebilmesi içinde Mayk eski GPS'ni bize ödüç verdi.

Akşam herkesle vedalaşıldı. Herkes sabahın erken bir saatinde Trabzona doğru yola çıkacak, biz ise bir hafta daha buradayız.

Gün 7+1
Bu sabah Yukarı Kavrun'a ve oradan da Küçük ve Büyük Deniz göllerini görmeye gideceğiz. Fakat planımız daha ilk günden patladı. Bizi yukarı Kavrun'a götürecek minibüs 9'da gelecekti fakat 10:30'da ancak yola çıktı.



Bu arada da diğer planlarımız üzerine konuştuk ve başka olanaksızlıklar olduğu ortaya çıktı. Yürümeyi planladığımız Amlakit-Pokut yolu için Amlakit'e arabayla gitmeyi düşünüyorduk fakat sadece Çarşamba araba varmış yani 3 gün sonra. Bizde başka yol olup olmadığını konuşurken Kavrun'dan Samistal üzerinden Amlakit'e geçebileceğimizi öğrendik. Ertesi gün bu yolu denemeyi düşünerek Kavrun'da gerekli incelemeyi ( patikaları öğrenmeyi ) planlayarak yola çıktık.

Bindiğimiz araçta ağzı sızdıran bir benzin bidonu vardı ve 1 saatlik yol çok zor geçti. Hatta Ayten bundan rahatsızlandığı için nerdeyse varmak üzere olduğumuz Deniz göllerinden geri döndük. Tabii bunun bir diğer nedenide 10 metreden daha uzağı görmemizi engelleyen çise. Göllere varsakda birşey göremiyecektik.

Bizde Kavrun'a geri dönüp, ertesi günün planları üzerine oradakilerle konuştuk ve eğer hava kapalı olur ise Aşağı Kavrun üzerinden Samistal'e geçme kararı verdik.

Kavrun'dan Ayder'e kadar yolu gene böğürtlen yiyerek yürüyerek tamamladık. Otele döndüğümüzde bayağı bir ıslaktık.

Gün 7+2
Bugün, çantaları topladık, hazırlandık. Büyük çantamızı daha sonra almak üzere Otelde bıraktık ve yola çıktık. Aşağı Kavrun'a kadar minibüse bindik ve ordan da yukarı yürümeye başladık.

Biz yola çıktıktan bir saat kadar sonra hava tamamen kapattı. çise'den hiç bir şey göremez haldeydik ve daha da kötüsü, Aşağı Kavrun'dan Samistal'e olan patika kullanılmamaktan kapanmıştı. Heryeri çalılar ( Ağu, Kumar, Yaban Mersini, Çetir ) kaplamıştı. İki gerek girdiğimiz yol çıkışsız kaldığı için geri dönüp başka yollar denedik. En sonunda Ayten çalıların içerisinden doğru yürümeye başladı. Bu arada zaten çise yüzünden tamamen ıslanmış durumdaydık.

Samistal geçitinin 2500 civarı olduğunu biliyorduk fakat yanlış biliyormuşuz. Geçit 2817 metredeymiş ve biz acaba artık kaybolduk mu gerimi dönsek diye düşünmeye başlamıştık. En son "Eğer 1 saat daha dağın bu tarafında kalır isek geri döneriz" diyerek tırmanmaya devam ettik ve 15 dakka sonra geçiti bulduk. Tahmin edemiyeceğiniz kadar sevindik. Geri dönmek daha ağır geliyordu.

Samistal'e vardığımızda Amlakit'e olan yolu sormamız gerekiyordu fakat içinde yaşayanların olduğu bir ev bulmakta zorlandık. Yayladakiler geri dönemeye başlamışlar ve köyde açık sadece iki ev kalmış. Onlarda iki güne kadar geri döneceklermiş. Neyse Mustafa Amca bize yolu gösterdi ve Amlakit'e doğru yola devam ettik. Bu arada yol boyu "baba"ları hazırlayan arkadaşlara da çok teşekkürler. Doğru yolda olduğumuza dair en önemli güvenceydiler. Bir diğer güvencede boş fişekler ve çekirdek kabukları...

Amlakit'in hemen üzerinde bir çamlık olduğu ve ordan patikayı bulup inmemiz gerektiği söylenmişti fakat biz patikayı bulamıyorduk ve havada kararmaya başlamıştı. Tam paniklerkene patikayı bulduk. Amlakit sandığımızdan çok, çok daha yakınmış fakat çiseden görünmüyordu.

Amlakit'te Ufuk pansiyonu bulduk. Kadir bey bizi karşıladığında hava tamamen kararmıştı. Ayakkabılarımız ve biz tamamen ıslaktık. Sıcak banyo, Lahana çorbası şahaneydi.

Gün 7+3
Hava gene kapalı. Ne yapalım diye düşünürken havanın açması için bir gün daha tanıyalım dedik ve o gün planda olmayan Amlakit'in üst tarafında yer alan Kotençur yaylasına çıkmaya karar verdik. Yolda ilk Zalım ile karşılaştık. Ardındna Doktor Hamit ve Öğretmen Nejla'nın süt tozlu neskafelerini içip onlarla sohbet ettik. Kotençurdan Kermekureç'e yürümeyi düşünüyorduk fakat hava çok kapalı olduğundan vaz geçip ahududu toplamaya başladık. Ufuk pansiyona geri döndüğümüzde reçel yapılacak kadar toplamıştık. Hoş poşet içerisinde oldukları için zaten yarı yolda reçel olmuşlardı bile :)

Geri pansiyona döndüğümüzde bizi Kadir beyin yeğeni Neşe karşıladı. Kadir bey bir yakınının vefatı üzerine Çamlı Hemşin'e inmiş. Başı sağolsun.

Akşamı pişti oynayıp geyik yaparak, ertesi gün havanın açık olmasını umarak geçirdik.

Gün 7+4
Evet bu sabah hava açık. Şahane. Hemen toplanıp küçük bir kahvaltı ertesinde yola koyulduk. Amlkit-Hazindag arasında patikanın bir düzlükte ikiye ayrıldığı ve bizim mutlaka sağdakinden gitmemiz tembihlendi. Fakat yolda patikanın ayrıldığı bir yere rastlamadık. İki gün öncenin telaşıyla geri dönüp yeniden sormaya karar verdik. Tam Amlakit'e geri dönmüşken Hazindag'dan gelen bir kafile ile karşılaştık ve onlardan yolu öğrenip tekrar Hazindag'a doğru yürümeye başladık. Bahsi geçen ayrım eğer bizi okadar tembihlemeselerdi, sorun olmayacak kadar barizdi. Neyse sadece 1 saat fazla yürümüş olduk. Pişman değiliz :)

Şu ana kadar Hemşin Yaylalarında yürümüş olduğum en harika parkur Amlakit-Hazindag-Pokut arasında olduğunu belirtmeliyim. Yaklaşık 400 yıl önce bütün patika büyük taşlarla döşenmiş ve şahane bir yol yapılmış. Orman içinden doğru hafif eğimli olan bu yol yürümek ve çevreye bakınmak için harika bir yol.

Pokut'a vardığımızda planladığımızdan biraz daha geride idik. İki saat gecikmiş durumdaydık. Ve tam bu sırada yağmur atıştırmaya başladı. Pokut'ta bir pansiyon olduğunu biliyorduk ve oraya gitmeye karar verdik. Bugüne kadar kapısından içeri girdiğim en kötü işletme idi. O yaylada hangi kapıyı çalsak daha fazla ilgi göreceğimiz kesin. Soğuk bir odaya alındık ve kimse ne istersiniz diye bile sormadı. En sonunda Ayten dayanamıyıp gidip sorduğunda ise afalladık. Bütün aile içeride sobalı odada oturuyor ve çay içiyor. bir süredir yaylalarda olduğumuz için nakit durumundan sıkışık haldeydik ve ücret sorduğumuzda bize kişi başı 45 dendi. Soğuk bir odada, sıcak suyu olmayan ( hatta sanırım soğuk suyuda olmayan ) bir yer için kişi başı 45 YTL.

Eğer bütün gece yağmurda yol yürüyecek olsakta burda kalmayız diyip tekrar yola çıktık. 20 dakika sonra Sal Yaylasındaydık. Orada da bir pansiyon olduğunu biliyorduk ve şansımızı bir de orda denemeye karar verdik. Kapıda bizi 76 yaşında Şükran teyze karşıladı. Torunları Mehmet Can ve Sümeyye ile birlikte akşam yemeği yedik, sohbet ettik ve ısındık. Koşullar yukardaki ile aynı idi. Evet henüz yaylanın elektiriği bağlanmamış, içme suyu ile ilgili problemler var fakat önemli bir fark var size insan sıcaklığı gösteriyorlar.



Gün 7+5
Sabahın erken saatlerinde Ayten'in şaşkınlığı ile uyandım "tepelere kar yağmış". Dünkü fırtınada biz yağmur altında kalırken zirvelere de kar yağıyormuş. Bir gün önce geçtiğimiz Samistal sanıyoruz artık kar altıdaydı ve biz orayı bacağımızda şortlarla geçmiştik.

Sabah Şükran teyzenin uğurlaması ile yola çıktık. Hedefimiz Şenyuva üzerinden Çamlı Hemşin. Para çekeceğiz, bir sonraki gün bitecek olan tatil için yol bilgisi araç saati soracağız ve ordan da Ayder'e çıkacağız.

Şenyuvaya varmamız sandığımızdan daha uzun sürdü. İyiki bir gece önce bu yolu yağmur altında yürümeye kalkmamışız. Ordan da duraklamadan Çamlı Hemşin'e doğru yola koyulduk. Fakat bir eşlikçimiz vardı. Şenyuvada bir köpek önümüze düşüp bütün yol boyunca aradaki mesafeyi korumakla birlikte bizi hep görüş mesafesinde tutarak Çamlı Hemşin'e kadar bizle geldi.

Çamlı Hemşin'e geldiğimizde ilk iş tek banka şubesi Ziraat Bankasın'dan kredi kartı ile nakit çekip çay bahçesine gidip çay içtik. Minibüs saati geldiğinde de Ayder'e yola çıktık. Şöförümüzü bize yaşattığı heyecan nedeniyle kutlamak mı yermek mi gerekir henüz karar veremedim. Ama sanırım yöre şöförlerinin tamamı aynı şekilde araba kullanıyorlar.

Ayder'de Koru Otel'e geldiğimizde sıcak su ve banyoya kavuşmuş olduk. Ardından da Çise'de yemek ve sıcak şömine bizi bekliyordu.

Gün 7+6
Bugün son gün. Ayder'den yapılacak alış verişlerimizi yaptık. Hesapları kapattık, teşekkürleri ettik ve Ayder içerisinde şöyle bir turlayıp yola koyulduk.

Minibüs ile Çamlı Hemşin üzerinden Ardeşen ve Pazar ilçesi. Pazar'dan da Hopa-Artvin üzerinden gelen her hangi bir araba ile Trabzona gidecektik.

Pazar içinde turladık, çarşı gezdik, hatta Ayten ertesi gün gideceği düğün için altın aldı. Şahane bir yemek yedik. ( Çayeli'ni bilmem ama Pazar kurufasulyesi şahaneydi ) Bir yerlerde oturup dinlendik çay içtik derken otobüse binip Trabzona gittik. İki saat kadar havaalnında bekledik. Fakat o kadar yük ile Trabzonda gezmeye cesaret edemedik.

İstanbul'a indikten sonra Havaş servisi ile Sabiha Gökçen'den eve gelmek Ayder'den İstanbul'a gelmekten daha uzun sürdü.

Teşekkürler
  • Bukla Turizme
  • Mikail ve Mustafa'ya
  • Fatih ve Muhammed'e
  • Tüm ekip arkadaşlarımıza : Sibel, Gökçen, Nurşah, Şükran, Esra, Ata, Tahsin, Şahan
  • Yol tarif eden Mustafa amcaya
  • Ufuk Pansiyondan Kadir ve Neşe'ye
  • Kotençur'dan Doktor Hamit ve Öğretmen Nejla'ya
  • Salmacera'dan Şükran teyze ve torunlarına
  • Koru Otel'e
  • Bunların hepsine sebep olan Ayten'e
  • Ve sabredip buraya kadar okumuş olan sizlere


teşekkür ederim.
/p>
<

<5yorum:

<< Geri dön

< <